/Ali Akkoç
Değerli okurlarım Hazreti Muhammed Türkleri değerlendiren yani Türkleri tanıtan sözlerde söylemiştir. Bu onun Türkler İslam olmadan önce söylediği sözleri olduğuna göre Hz. Muhammed Türkleri tanrı vergisi bilgilerine göre değerlendirmiştir. Bu sözlü hadisler hakkında en kestirme bilgileri Türk Tarihi Dergisinde Doç. Dr. Zekeriye Kitapçı’nın yazısında görebiliriz. Bu yazıda verilen ifadeler şöyledir:
Kaşgari hadislerin değerlendirilmesi
Bu alimler arasında Türk alimi Mahmud el-Kaşgari’ye yer vermemiz gerekmektedir. Kaşgari’nin rivayet ettiği ve Türklerin haşmet ve ikballerini çok heyecanlı bir şekilde dile getiren bu hadisler ve yorumlarını bir çırpıda silip atmaktansa, bu açıdan değerlendirmemiz konuya herhalde daha gerçekçi bir yoldan yaklaşmak olacaktır.
Bu cümleden olmak üzere Ulu Önder Atatürk gibi Türk olmanın gurur ve şuurunu iliklerine kadar duyan ve hisseden Kaşgari, meşhur eseri “Divan-i Lügat’i Türk’de Türklerle ilgili olan hadislerden iki tanesini belirtmiştir. Hatta bunlardan biri hadis literatüründe “kudsi hadis” dediğimiz manası Allah’tan ve sözü Hz. Peygamberden gelen hadisler cinsindedir. Söz konusu hadisi kudsinin muttasıl bir senedle rivayet ettiği metni şöyledir:
“Hz. Peygamber’den rivayet edildiğine göre; aziz ve celil olan Allah buyurur ki, benim bir ordum vardır, adını Türk koydum ve onları doğu ülkelerine yerleştirdim. Herhangi bir kavme öfkelendiğim zaman Türkleri onların başına musallat ederim.”
Kaşgari’nin Türklerle ilgili naklettiği bir diğer hadisin metni ise şudur:
“Hz. Peygamber kıyamet alametlerinin ve ahir zaman kargaşalıklarını ve Oğuz Türklerinin ortaya çıkışlarını anlattıktan sonra demiştir ki, Türk dilini (mutlaka) öğreniniz. Zira mülk ve saltanat uzun zaman onların elinde kalacaktır.”
Kaşgari’nin rivayet ettiği bu hadislerin isnad ve metinleri hakkında Usulü Hadis İlminin ortaya koyduğu kriterler açısından daha fazla münakaşa ve tenkid etmenin yeri herhalde burası değildir. Fakat şu kadarı da bir gerçektir ki, söz konusu doğruluğu hala münakaşa konusu ise de, zaman ve siyasi gelişmeler onların muhteva ve metinlerinin bir başka ifade ile müdafaa ettiği fikirlerin kesinlikle doğru olduğuna, batıya İslam dünyasına yönelmiştir. Cihangir Asya ordularının bir başka öncüleri olan Selçuklular, çok geçmeden Bağdat önlerinde, İslamın taht ve baht şehrinde görülmüşlerdir. Selçuklu Türkleri, İslam dünyasının üstüne kara bulutlar gibi çöken Şii Büvehi saltanatına son vermekle kalmadıkları gibi, başta Bağdat olmak üzere, İmparatorluğun daha ziyade Şii ağırlıklı şehirlerine Nizamiye Medreseleri’ni kurarak onların fikri manada da belini ve Sünni doktrinini de ihya etmişlerdir.
Buhari’nin Türkler hakkındaki hadisleri
Her ne kadar Türklerle ilgili hadislerin büyük bölümü yukarıda da işaret edildiği gibi, daha ziyade sonraki devirlerde bazıları tarafından şu veya bu maksatla uydurulmuş ise de, bunlar arasında doğruluğundan hiç bir zaman şüphe edilmemesi gereken hadisler de vardır. Bunların başında şüphesiz hadis ilminin gelmiş geçmiş en büyük otoritelerinden biri olan İmamı Buhari’nin, Sahih adındaki meşhur hadis kolleksiyonunda naklettiği hadisler gelmektedir. Daha ziyade Şeyhi’le-muhaddisin unvanıyla şöhret bulan büyük imam ve değerle alimin asıl adı Muhammed b. İsmail el Buhari el Cufi’dir.
Uzun tarihi seyri içinde büyük ölçüde Türk nüfuz ve hakimiyeti altında kalmış olan ve hatta İslami fetihler sırasında dahi Türk soyuna bağlı hükümdar aileleri tarafından idare edilen Buhari’nin Türklerle ilgili hadisleri nakletmesinde muhtemelen Türk çevrelerinde dünyaya gelmiş ve buralarda yetişmiş olmasının da büyük tesirleri olsa gerektir. Hatta onun Türk soyundan geldiğini söyleyen Buhari, Türklerle ilgili hadisleri, meşhur eserinde “Siyer ve Cihad Kitabı” adını verdiği genel bölümünde ve “Türklerle Savaş” başlığı altında özel bir bölümde toplamıştır. Bunun yanısıra muhteva itibarı ile birbirine çok yakın olan bir diğer hadisi de “Çarık Giyenlerle Savaş” bölümünde bize nakletmektedir. Sözler ve metin itibarı ile birbirlerine çok yakın olan bu hadislerden biz burada sadece sahabeden Amr b. Tağlib ve Ebu Hüreyre kanalı ve müstakil senedlerle bize kadar gelen hadisleri açıklamakla yetineceğiz.
Amr b. Tağlib’in müstakil senedle Hz. Peygamberden rivayet ettiği hadisin metni şudur:
“Amr b. Tağlib’den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber buyurmuştur ki; Kıyamet kopmasının şartlarından (biri de, sizlerin kıldan çarıklar giyen bir kavim olan (Türkler)le harbetmemizdir. Yine kıyamet kopmasının şartlarından bir (diğeri de) sizlerin yuvarlak yüzlü öyle ki, yüzleri (örs üstünde döğülmüş ve) üzeri derilerle kaplanmış (sağlam) kalkanlar gibi bir kavim (olan Türklerle) çarpışmanızdır.”
Buhari’nin Türklerle ilgili bir hadisi de yine muttasıl bir senedle büyük sahabe tarafından nakledilmiştir. Bu hadis de şudur;
“Ebu Hüreyre’den rivayet edildiğine göre, Hz. Hz. Peygamber buyurmuştur ki; Sizler küçük çekik gözlü, kırmızı benizli, yatık burunlu, çehreleri sanki (örs üstünde döğülmüş ve ) üzeri derilerle kaplanmış (sağlam) kalkanlar gibi bir kavim olan Türklerle çarpışmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Yine sizler, kıldan çarık (ve çoraplar) giyen bir kavimle (Türk) çarpışmadıkça kıyamet kopmayacaktır.”
Müslim’in Türkler hakkındaki hadisleri
Türklerle ilgili hadisler, sadece Buhari değil, hadis ilminin Buhari’den sonra en büyük otoritelerinden İmamı Müslim tarafından da açıklanmıştır. Asıl adı, Müslim b. el-Haccac el-Kuşeyri olan bu değerli alim Nişabur’da dünyaya gelmiştir. (Doğ. 817-Öl. 875) İmamı Buhari’ye karşı aşırı derecede saygı ve bağlılığı ile tanınmıştır.
Büyük İmam daha ziyade “Sahihu Müslim” adı ile İsllam dünyasında hürmet ve itibar gören meşhur eserinde, Türkler hakkındaki hadisleri “Kargaşalıklar ve Kıyametler Alametleri Kitabı” adını verdiği çok geniş ve genel bir bölümde toplamıştır. Daha ziyade Ebu Hüreyre kanalı ile bize kadar ulaşan bu hadislerin sayısı beş kadardır. Hadisler gerek söz gerekse muhteva itibarı ile birbirlerine çok yakın ifadelerle nakledilmiştir. Müslim’in naklettiği bu hadislerin Buhari’deki hadislerle metin bakımından çok benzer olduğu gözden kaçmamaktadır. Demek oluyor ki, her iki imam da bu hadisleri bir ömür boyu çok büyük bir titizlik hatta meşakatle hazırladıkları kitaplarında tam bir gönül rahatlığı ile kaydetmiştir..(*)
Biz burada bu beş hadisten bir fikir vermek üzere sadece iki tanesini belitmek istiyoruz. Bu hadislerden biri aynen şöyledir;
“Ebu Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber buyurmuştur ki, müslümanlar kıldan elbiseler giyen ve kıldan çoraplar çarıklarla yürüyen çehreleri (sanki örs üstünde döğülmüş ve) üzeri derilerle kaplanmış kalkanlar gibi kuvvetli bir kavim olan Türklerle çarpışmadıkça kıyamet kopmayacaktır.”(35)
İmamı Müslim’in Türklerle ilgili buraya kaydetmek istediğimiz bir diğer hadisi de aynen şöyledir;
“Ebu Hüreyre’den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber, buyurmuştur ki; Sizler kıldan çarıklar giyen bir kavim (Türklerle) çarpışmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Yine sizler çekik gözlü, ince ve yassı burunlu, ‘kırmızı benizli’ bir kavimle çarpışmadıkça kıyamet kopmayacaktır.(35)
Ebu Davud’un Türklerle ilgili hadisleri
Buhari ve Müslim’den sonra şimdi de biz büyük hadis imamlarından Ebu Davud’un meşhur eseri Sünen üzerinde durmak istiyoruz. Türlerle ilgili hadislerden sözeden ve “Kütübü Sitte” dediğimiz meşhur hadis kitaplarından biri olan bu kolleksiyonun, üzerinde durduğumuz konu açısından çok büyük bir önemi vardır. Büyük hadis imamlarından biri olan Ebu Davud tarafından telif edilmiş olan bu eser, müslümanlar arasında derin bir hüsnü kabule mazhar olmakla kalmamış, aynı zamanda Mısır ve Magrib gibi daha bir çok ülkelerde tasnif edilen Sünenler içinde bir örnek olmuştur. Yazarın asıl adı Süleyman b. Eşas’tır. Horasan illerinden Sicistan’da doğmuştur. (Doğ. 817-Öl. 888)
Ebu Davud’un Sünen’inde Türklerle ilgili olarak dört hadis açıklanmıştır. Bu hadislerden ilk üçü aynen Buhari’de olduğu gibi “Türklerle Savaş” genel başlığı altında toplanmış diğer biri ise “Türkleri ve Habeşlileri Harbe Tahrikten Çekinmek” bölümünde verilmiştir. Hadislerden ikisi daha önceden tanıdığımız büyük sahabe Ebu Hüreyre tarafından rivayet edilmekte ve Buhari ve Müslim’den naklettiğimiz hadislerle büyük ölçüde bir benzerlik arzetmektedir. Bunlarda Türklerin ırkı özelliklerini açıklayan hadisler gibidir. Fakat bizim asıl üzerinde durmak istediğimiz Ebu Davud’un açıkladığı diğer iki hadisidir. Gerek muhteva gerekse temas ettiği konular bakımından daha öncekilere hiç de benzemeyen ve tamamen farklı olan bu hadisler, ilk hicret asrından itibaren resmi devlet yazışmalarına geçmiş, dolayısıyla İslam alimleri tarafından büyük bir ilgi ve kabul görmüşlerdir. Söz konusu hadisler, Türk-Arap siyasi münasebetlerine ışık tutması bakımından önümüzdeki sayfalarda daha etraflı bir şekilde değerlendirilecektir.
Büyük İmamın, Türklerin bedeni yapılarını açıklayan ve daha önce Buhari ve Müslim’de gördüğümüz hadislerin nerede ise bir tekrarından ibaret olan hadislerini bir fikir vermesi bakımından burada da kaydedeceğiz. Bunlardan birisi şudur;
“Ebu Hüreyre’den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber demiştir ki; Müslamanlar kıldan elbiseler giyen ve çehreleri (sanki örs üstünde döğülmüş ve ) üzeri derilerle kaplanmış kalkanlar gibi kuvvetli bir kavim olan Türklerle çarpışmadıkça kıyamet kopmayacaktır..”(37)
Diğer hadis ise aynen şöyledir;
“Ebu Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber buyurmuştu ki; Sizler deriden çarıklar giyen bir kavim (olan Türkler) le çarpışmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Yine sizler, küçük gözle, yatık burunlu ve yüzleri sanki (örs üstünde döğülmüş ve) derilerle kaplanmış kalkanlar gibi (kuvvetli) bir kavim (olan Türkler) le çarpışmadıkça kıyamet kopmayacaktır.”