ForumTurkiye
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ForumTurkiye

ForumTurkiyeye Turkiyenin Bulustugu Forum
 
AnasayfaAnasayfa  Tokluk Sınırı Empty  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Hoşgeldiniz
Sitemize Hoşgeldiniz....
Sitemiz Birçok Misyonu Taşırken, Eğlendirmeyi de Unutmayan Hoşça Vakit Geçirebileceğiniz, Yararlı Bilgilere ve Verilere Ulaşabilceğinizi Bir Paylaşım Sitesidir...
Giriş yap
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Beni hatırla: 
:: Şifremi unuttum
Kasım 2024
PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
    123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930 
TakvimTakvim
Saat


Tıklama Sayacı
Milliyet Haber
Kimler hatta?
Toplam 1 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 1 Misafir

Yok

Sitede bugüne kadar en çok 154 kişi Paz Eyl. 29, 2024 5:12 pm tarihinde online oldu.
Istatistikler
Toplam 53 kayıtlı kullanıcımız var
Son kaydolan kullanıcımız: werty

Kullanıcılarımız toplam 1720 mesaj attılar bunda 237 konu

 

 Tokluk Sınırı

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
mefetseger
Vezir
Vezir
mefetseger


Mesaj Sayısı : 314
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 18/07/07

Tokluk Sınırı Empty
MesajKonu: Tokluk Sınırı   Tokluk Sınırı Icon_minitimePaz Ekim 07, 2007 5:33 pm

Açlık ve yoksulluk denince hepimizin aklına ilk önce Afrika gelir. Suratlarında sineklerin dolaşmasını, gözlerine girip çıkmasını umursatmayan açlığın yorduğu, çaresiz, halsiz bakışlı kara çocuklar.

Modern dünyada her şey değişir ama açlık, yoksulluk, sefalet hiç değişmez. Teknoloji gelişir, diplomatik ilişkiler değişir, kanunlar çıkar, hastalık çareleri bulunur, Amerika yeniden keşfedilir, güneş enerjili arabalar icat edilir, robotlar evinizi temizler, yeni elementler bulunur, gezegenler keşfedilir, Mars’ta su bulunur ama açlığa çare bulunmaz. Uzayda hayat aranır ama bu çaresiz insanlarda hayat var mı aranmaz. Onlara tok bir hayat sağlanması için kökten çözümler getirilmez. Yoksulluktaki tek değişim, kendi içindeki tek aşama, her gün daha da betere gitmesidir. Ama, hakkı ve haksızlığı, zulmü ve adaleti, göz yaşını ve kahkahayı, açlığı ve tokluğu tartan, ibresi İlahi Adalet olan hassas ayarlı bu dünya terazisi, bir kefesine yığılan yoksul, aç, mazlum insanların kahır ağırlığına dayanamayıp, en sonunda tam ortasından ikiye ayrılarak kırılıp gidecektir.

6 küsur milyarlık dünya nüfusu içinde, istatistiklere girmiş, rakamsal olarak bilinen 800 milyon aç insan, nerdeyse 7 katı tok insan tarafından hala doyurulamıyorsa, asıl sorunun açlıktan ziyade ‘tokluk’ olduğu görülüyor. Komşuda pişen asla yoksula düşmüyor. Aç insanların iniltilerine rağmen, horul horul uyuyabilen tok kalabalığı, bedenden ziyade asıl ruh açlığının tehlike sınırını çoktan aştığını gözler önüne seriyor. Gülerken gözünden yaş gelenlerin gülmesi, ağlayanların gözyaşlarından, açlıktan kıvrananların sancısı, birilerinin tokluk hazımsızlığından, sağlıklı olanların afiyeti, hastalıklarla yaşayanların zafiyetlerinden kurulu gibi gözüken bu dengesiz dengeye tüm dünyanın fena halde içerlemesi lazımdır. Açlıktan ölmenin tam yedi katı fazla yaşamanın varolduğu bu elim tabloda insanlık, açlığı ve yoksul insanları, insan olmanın getirdiği bir hassasiyetle günde en az 7 kez düşünmek zorundadır. Bir adım ötesi ölüm olan bu sınır, o sınıra hiç gelmemiş tok insanlar tarafından yeterince umursanmıyorsa, düşmeyen ve kalkmayanın bir tek Allah olduğu gerçeğine bir an önce uyanmak gerekir. İnsanoğlunu diğer mahlukattan ayıran acıma özelliğinin, dünya sevgisiyle körelmiş merhamet hissinin insan sevgisiyle bilenip, açların boynuna dolanan yoksulluk ipini bir an önce kesmesi dünya halkının en acil vazifesidir. Bunca bolluğun arasında ölen milyonlarca insanın, kıyamet günü verilemeyecek hesabını yediğimiz her lokmada düşünmemiz lazım. Yoksa açlar istatistiklerde kalmaya, toklar da yiyecek dolu masalarında, akşam ana haber bültenlerinde gösterilen aç insanları izlerken ‘ah vah’ edip acıdıktan sonra, masadakilere ‘tuzu uzatır mısın’ demeye devam ederler.Oysa bize verilen her mal ve her tür refah, yoklukta yok olan insanları düşünmemiz içindir.

“Komşusu açken tok yatan bizden değildir” Buyuran Rasulullah Efendimiz (s.a.v), safımızı belli etmenin yolunun, ihtiyaç sahibi insanları, uykumuzu kaçıracak derecede düşünmekten geçtiğine işaret etmiştir. Her yıl daha da genişleyen açlık ve yoksulluk sınırı, bu konuda her ne kadar çalışmalar yapılsa da, maalesef o alışılmış istatistiklerde kalır.Belki Afrika yardım için bize uzaktır. Ama asıl uzaklık, bir dilim kuru ekmek bulduğunda hazine bulmuşcasına sevinen insanların bizden ne kadar uzak olduğu değil, bayat ekmeğe dokunduğumuzda beğenmeyip taze ekmek isteyen kalplerimizin, aç ve çaresiz insanların kalbinden ne kadar uzakta olduğudur. Bir yanda kamyonlar dolusu ekmek çöpe atılırken, hemen yanında gıdasızlıktan hastalanan, ölen insanların bulunduğu bu ürpertici tabloda, hiçbir uzaklık duyarsızlık kadar Kaf dağının ardında olamaz.

“Gönlünden ne koparsa” diye bir tabir vardır. Gönül vermeden el veremez. Zenginlik vermenin ölçüsü değildir. Acıma hissimiz Afrika’ya kadar uzanamıyorsa, çevremizdeki Afrika’ları kaç kez düşündük? Oturduğumuz muhitte evine ekmek getiremeyen kaç tane aç insan var biliyor muyuz? Kaç kere, ‘bu günüm evine yiyecek götüremeyen insanlarla ilgilenme günüm olsun’ dedik. Aradık, bulduk ve yemeğimizi paylaştık? Kaçımız kışın karda kıyamette eve dönerken, ‘ya şimdi gidecek bir yerim olmasaydı’ diyerek, dam diplerinde ıslak ıslak yatan insanların yerine koyduk kendimizi ve ağladık…

Kaç gece onlara dua etmek için uykumuzu bölüp onlar için kapandık secdeye. Bu da parayla değil ya. Bunca yoksulluk, bunca açlık varken, asıl duyarlılık insanoğluna değil Afrika’dan, Mars’tan da uzak gözüküyor. Dünyanın yarısı aşırı derecede yemenin getirdiği obeziteden hastalanırken, diğer yarısının başında açlıktan ölsün de yiyeyim diye akbabalar bekliyor. Eskiler yoksulluğun getirdiği mahrumiyetleri teselli edebilmek adına “Aç mezarı mı var, olsun. Bir yolu bulunur” derlerdi. Ama onlar bu umursamaz dünya düzeninin, bir kazma olup onca açın mezarını kazdığını bilmezlerdi. Ve dünyada her gün, dakika başı beş yaşın altında tam 12 çocuk ölüyor.


Bu yazıyı okuyana kadar, daha kaç çocuğun minik yüreği, acısından yaşarken ölmüş annesinin kucağında durdu.

Düşünmek, ağlamak için illa bunları yaşamaya mı ihtiyaç var? Aç kalmadan açlığı anlayabilen, hastalanmadan, bedeninde hasta insanların ağrısını çekebilen, cebinde parası varken, bir ekmek alabilmek için elindeki bozuklukları defalarca sayan garibanlara içerleyebilen, mahrumiyetin ne olduğunu bilmeden, kucağında sessiz sedasız hasta yatan çocuğuyla hastane kapılarında parasız pulsuz bekleyen ana babaların iç çekmelerini, yaka yaka ciğerlerinden geçirebilen, ağlayacak bir nedeni olmasa dahi gözlerinden başkalarının gözyaşları akıtabilen kalplerin varlığıyla doyması lazım ki dünyanın açlar doysun. Mazlumların dopdolu gözleri gülsün. Tuzun kuruluğunu hiç olmazsa onlar için akmış birkaç damla yaşla ıslatmak lazım. Ruh açlığı bitmeden ne açlık biter ne zulüm. Bunca insanın sefalet içinde sürünüp, açlıktan ölmesi dünyada ki yiyecek sıkıntısından mıdır yoksa tokların tokluğundan mı? Birilerinin durmadan yoksullaşması işsizlikten mi, yoksa yokluk nedir hiç bilmemişlerin sürekli zenginleşmesinden mi?


Açlık sınırından daha tehlikeli olan şey ‘tokluk sınırı’dır. Evet, ne yazık ki aç mezarı vardır. Aç mezarlığı insanlığın tokluk açlığıdır...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Tokluk Sınırı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ForumTurkiye :: Edebiyat :: Hikaye-
Buraya geçin: